24 Mart 2014

The Stanley Parable

Zekice hazırlanmış oyunlar ayrı bir seviyorum şahsen. Çünkü bana kalırsa bir oyunu oynatan asıl şey ne grafikleri ne de oynanabilirliğidir, oyunu oynatan üzerine kurulu olduğu proje ve senaryodur. The Stanley Parable'da bunu en iyi yansıtan oyunlardan biri. Aslında ilk çıktığında Half Life 2'nin bir modu olarak çıksa da aldığı olumlu tepkilerden sonra geliştirilip tek başına bir oyun haline getirildi.



Oyunun konusuna gelirsek, dış ses tarafından yönlendirilen bir adamı yönetiyoruz. Dış sesin bir senaryosu var ve bizi ona göre yönlendirip oyunu bitirtmeye çalışıyor ancak oyunun bize sağladığı serbestlik sayesinide onun söylediklerinden farklı tercihler yapma şansımız oluyor ve oyunda aslında bu tercihleri yapınca kendisini göstermeye başlıyor.



Oyuna başlarken ilk sinematikte yönettiğimiz karakterin durumu anlatılıyor. Bir şirkette çalışan ve görevi monitörde belirli aralıklarla gelen komutlara göre tuşlara basmak olan Stanley isimli birini yönlendiriyoruz. Stanley bilgisayarının başındayken uzunca bir süre komut gelmiyor, o da durumu merak edip odasından çıkıyor ve ofiste kimsenin olmadığını görüyor. Oyun da burada başlıyor. Anlatıcı ciddi bir ses tonuyla bizi yönlendirmeye başlıyor. İstediği komutları yapmadığımız zamanlarda alaycı bir ses tonuyla veya sinirli bir ses tonuyla konuşmaya başlıyor. Bazen sizle dalga geçiyor bazen laf sokuyor ki bu lafların bazıları hakikaten ağır laflar oluyor. Aslında baktığımızda Tolga Çevik'in "Arkadaşım Hoşgeldin" şovuna benziyor bir yönüyle.



Oyun fazlasıyla zekice hazırlanmış ve bazı zamanlarda oldukça da sinir bozucu özellikle de anlatıcının size gıcık olup sizi zorladığı durumlarda. İstediği şeyi yapmadığınız için oyunu yeniden başlatabilir, sizi bir çıkmaza sokup dakikalarca aynı görüntü etrafında döndürebilir, bir önceki oyunda gördüğünüz şifreyi o söylemeden hemen girerseniz belli bir süre iğrenç bir müziği dinlemeye maruz bırakabilir. Tabii o bunları yaparken sizinde bazı intikam alma şekilleriniz oluyor ancak en kolayı ve en eğlencelisi onun istediğini yapmayıp sinirlendirmek. Ancak genel olarak bu savaştan mağlup çıktığınızı söylemeliyim.



The Stanley Parable pek anlatılabilecek tarzdan bir oyun değil çoğu bağımsız yapımcılı oyun gibi. Oynamadan kesinlikle keyif alabileceğiniz bir tür değil. Ne kadar anlatılırsa anlatılsın bir yerde tıkanacak hatta böyle oyun mu olur diye rahatlıkla dedirtebilecek bir oyun. Yalnız oyun metnini anlamak için iyi bir İngilizce şart. Oyun elbet oynanabilir ancak düşük seviyede bir İngilizce'yle alınacak keyif oldukça az olacaktır.



Oyun 14.99$'lık fiyat etiketiyle satılıyor Steam'de. Şahsen ben demosunu indirip denemenizi öneririm. Demoya göre oyunu alıp almamaya karar verirsiniz. 

Her şeyden önce trailer'ı izlemenizi öneririm, bir çok kişi için oyunu almaya ikna edebilir bence.


7 Mart 2014

The Football Playbook



Aslında önceliğim farklı bir oyun incelemesi yapmaktı ancak The Football Playbook'u araya sıkıştırayım dedim. The Football Playbook, Super Rock Games tarafından yapılan basit bir tanımla taktiksel bir puzzle oyunu. Oyunda temel amaç size verilen oyuncu yerleşimlerinden topu kaptırmadan golü yapmak. Oyunda 1'i Tutorial, 1'i demo olmak üzere 8 bölüm var ve Tutorial'da 9 diğer bölümlerde 6'şar parça var.




Oyun öyle sayfalarca anlatılabilecek bir oyun değil zaten ne kadar anlatsam da oyunu oynamadan keyif almanız pek mümkün değil. Çünkü oyuna bakınca çıkarılabilecek tek sonuç oldukça sıkıcı olacağı. Bu nedenle çok fazla bir şey anlatmayacağım sadece indirin ve oynayın, oyunun bu şekilde bir oyunun sizi nasıl bağlayacağına anlam veremeyeceksiniz.



Oyunun oynanışı oldukça basit, oyuna kaleden başlayıp en uçtaki adamınıza golü attırmaya çalışıyorsunuz. Bunu da yapmak için topun gitmesini istediğiniz adama tıklamanız yeterli. Şimdiden söyliyim ilk bir kaç parçaya kanıp oyunu küçümsemeyin bazı bölümler çok zorlu olabiliyor.

Oyunun gameplay videosu da oynamak isteyenler için yararlı olacaktır.


Yapımcı Super Rock Games oyunu ücretsiz olarak dağıtıyor. Ayrıca oyunun iOS platformu için de bir sürümü mevcut ancak ne yazık ki Android için yok.


İyi oyunlar dilerim.

4 Mart 2014

Masters Of The World Geo-Political Simulator 3

Türkiye’de herkes her şeyi bilir. Herkes mühendistir, herkes doktordur hatta kişi kendinin dokturudur diye bir klişemiz bile mevcuttur, herkes öğretmendir, herkes takım yönetir hatta herkes kolayca ülke yönetir sadece imkan verilmelidir. Oyun dünyası bunlara imkan sağlayan simulasyon oyunlarıyla dolu, Masters Of The World de bunlardan biri.



Oyunun konusu aslında gayet basit. Seçtiğiniz bir ülkenin devlet başkanı/başbakanı oluyorsunuz ve devleti yönetmeye başlıyorsunuz. Ancak oyunun gerçekten çok ayrıntılı olduğunu ve iyi bir İngilizce gerektirdiğini baştan belirtelim. Oyunda gerçek kişiler mevcut değil. Sadece devlet başkanlarının/başbakanların yani rolünü aldığımız kişilerin görüntüleri mevcut. Yani Tayyip Erdoğan’ı, Merkel’i, Obama’yı neredeyse birebir görsel olarak yansıtmışlar oyuna. Oyuna başlarken ilk önce bir senaryo seçiyoruz. 2013’ün ilk günlerinde seçimle başa gelip oynamayı tercih edebilirsiniz, Iran-Israil arasında yükselen gerginlik neticesinde ortaya çıkan savaş dedikodusu ve Iran’ın nükleer saldırı tehditiyle karşı karşıya bir durumda ülke yönetmeyi veya diğer 10-15 senaryoyu seçebilirsiniz.
Oyuna başladığınızda ülkenin bütün meseleleriyle ilgilenebiliyorsunuz. Vergiler, yatırımlar, izinler, yasalar, asker sayısı, operasyonlar, eğitim sistemi, sağlık sistemi vb. Bu işlerle ilgilenen bakanlarınız, yetkilileriniz mevcut ancak sadece görüş öneri kısmıyla ilgileniyorlar onlar bir de durumlardan haberdar ediyorlar sizi. Yani dilediğiniz gibi at koşturabiliyorsunuz aslında.




Oyun size büyük bir serbestlik sağlasa da “Bu iş o kadar kolay değil başkan” hatırlatmasını da sık sık yapıyor. Örneğin çalışma saatlerini artırırsanız, maaşları düşürseniz işçiler, devlet memurları yürüyüşlere, eylemlere başlıyor. Ülkenin değerlerini hiçe sayarsanız ulusalcılar, dini bitirirseniz dindarlar tepkilerini hemen gösteriyorlar. Suriye’ye Ermenistan’a girer, savaş ilan ederseniz Rusya ve Çin size dur bakalım diyor ve onlarda size karşı saldırıya geçiyorlar.
Oyun fazlasıyla ayrıntılı demiştim. Ülkeyle ilgili bütün ayrıntıları tek tek düzenleyebiliyorsunuz. Gelir vergisi, KDV, öğretmen sayısı, minimum öğretmen maaşı, okul ekipmanlarına hastane ekipmanlarına ayrılan bütçe, fen bilimlerine ayrılan bütçe, spora ayrılan bütçe, ulaşım çeşitleri, otoyollar, paralı yollar, asker sayısı, askeri operasyonlar, gümrük kurallar, ekstra yasalar, ülkeler arası ticaret anlaşmaları, tarımda makineleşme, üretim, kullanılan kimyasallar, sanayileşme, bacadan çıkan dumanlar, cezalar, yasaklar, yasalar hatta idam, aklınıza gelen ne kadar ayrıntı varsa hepsi oyunda mevcut.
Oyunda ülkelerle ticaret anlaşmaları da yapabiliyorsunuz. Mesela Azerbaycan’la 5 yıllık bir anlaşma imzalayıp onlara çeşitli meyve-sebze satışı gerçekleştirebiliyorsunuz veya onlardan doğalgaz alabiliyorsunuz. ABD’den silah Irak’tan petrol Brezilya’dan kakao alabiliyorsunuz. Bu anlaşmaları yaparken de önünüze yine güzel ayrıntılarla dolu bir ekran geliyor. Yıllık tüketiminiz ve üretiminiz, bütçeniz, potansiyel ihtiyacınız, yılda kaç kilo istediğiniz ve toplam ticaret hacmi ve fiyatına göre bu alışverişleri belirleyebiliyorsunuz.




Tabii bunları bodoslama yapamıyorsunuz. Mesela hizmet sektörünü ilerletmek istiyorsanız para lazım eğer para lazımsa yatırım lazım, vergi lazım, üretim lazım yani bir şekilde gelirleri artırmanız lazım. Bu gelirleri ayarlarken de ülkenin durumunu göz önünde bulundurmanız lazım veya yapacağınız hizmetin işe yarar bir hizmet olması lazım. Öbür türlü hem halkın güveni düşecektir hem de paranız boş yere gidecektir. Halkın güveni %10’un altına düşerse de iktidar gidecektir.
Oyunda buglar bulunsa da gerçeğe oldukça yakın bu nedenle politikalarınız benimserken ülkenin durumunu ciddi şekilde göz önünde bulundurmanız gerekecek. Liberal, sosyalist ya da teokratik bir yönetim belirlemek size kalmış. Hepsinin avantajı ve dezavantajları bolca mevcut. Zaten iş kendi ülkenizi yönetmekle bitmiyor, dış ilişkileri de iyi ayarlamanız lazım yoksa çok iyi de gitseniz bir anda büyük bir savaşın merkezi de olabilirsiniz ya da müttefikleriniz tarafından yarı yolda bırakılabilirsiniz.
Oyun çok ayrıntılı demiştik ya bir özellik var ki ayrıntının dozu kaçmış dedirtiyor. Güçlü bir konuma geldikten sonra gizli servislerinizi iyi kullanıp diğer ülke yöneticilerinizi rahatlıkla ele geçirebilirsiniz. İsviçre’deki banka hesaplarını çözüp Japon bakanını muhbir olarak kullanabilirsiniz, dış mihrak olup iç karışıklıklar yaratabilirsiniz hatta başbakanlara suikast düzenlettirebilirsiniz.
Oyunun en güzel yani kendi türündeki oyunlar gibi savaş üstüne kurulmayıp direk olarak devlet politikalarını yönetmeye imkan vermesi. Mesela Total War veya Civilization serilerinde her ne kadar devlet yönetseniz de işler savaş üstüne kurulu, MOW’u diğerlerinden ayıran en güzel özelliklerden biri de bu.
Sözü fazla uzatmak istemiyorum çünkü bazı oyunlar vardı sadece anlatarak olmaz, oynanması, görülmesi lazım. Masters Of The World bu oyunlardan bir tanesi. Tamamen Türkçe olsa tadından yenmeyecek bir oyun olan Masters Of The World’ü kesinlikle oynamanızı tavsiye ederim. Yazımı ekşisözlük’te bu oyunu oynayıp entry giren 2 kişinin yorumlarından birkaçıyla bitirmek istiyorum, iyi oyunlar.
Alıntı:
“gerçeği tam anlamıyla yansıtan oyun, türkiye'yi özgürlükler ülkesi yapmaya çalışırken bm suriye için müdahale oylaması yaptı, günler sonra abd gemilerini yolladı ardından sadece denizden saldırmaya başladı, bende "sınırlı müdahale yetmez" deyip karadan girdim, abd ve batı beni ortada bıraktı, halkın bir kısmı ayaklandı oy oranım düştü, suriye türk toprağı oldu ama nüfusum arttı, işsizlik arttı, ekonomi dibe vurdu, petrol kaynakları hasar gördüğü için bana yararı olmadı, pkk ve yeni peydahlanan terör örgütleri rehin alma ve canlı bomba olaylarıyla iyice ülkeyi batırdı, iran atar yapmaya başladı derken koltuktan indirdiler, bu arada ben ülkeyle uğraşırken karım beni aldatıyormuş o çok koydu.”
ayni beya
Alıntı:
“- izlediğim genel politikalar şunlar oldu: bütün sendika temsilcileriyle görüşüp, çalışma saatlerini ve maaşları istekleri oranında düzenledim (bunu yapınca bazen liberal party çok karşı çıkıyor. ismi liberal parti ama oyunda conservative right yani muhafazakar right olarak geçiyor), askerliği kaldırdım (bütün partiler destekliyor), tam bağımsız yargı yaptım (bütün partiler destekliyor), seçme yaşını 17 yaptım (bütün partiler destekliyor), başbakanlık maaşını yaklaşık 1000 dolar azalttım (aşırı sağ dışında bütün partiler destekledi, aşırı sağ partinin ülke genelinde mitingleri oldu), referandum'u yasallaştırdım (bütün partiler destekledi ama aşırı sağ parti eylem düzenledi), petrol kuyuları kurdum özellikle güneydoğuda çok verimli yerler var, ayrıca bir kaç ülkeye ihraç ettim petrol. işsizlik oranı düştü, genel olarak yeni üniversite ve hastane inşaatına başladım.

- gizli servisin yurtdışı ağı ile japonya ve meksika bakanlarını şantajlayabilecek duruma geldim. bu oyunun garip bir özelliği olmuş. yurtdışı ağınız sayesinde ağınız başarılı olursa o ülkenin bir bakanının isviçredeki banka hesaplarını ele geçiriyorsunuz ve o bakan avcunuzun içine düşüyor. devlet politikalarını sırlarını anlatıyor. hatta ve hatta kendi ülke başbakanını öldürme teklifini sunuyor.”
antonin artaud
Daha ayrıntılı bilgi için oyunun resmi web sitesine bakabilirsiniz: http://www.masters-of-the-world.com

Papers, Please



Tesadüfen karşılaşıp hayran kaldığım bir oyun Papers, Please. Oyunda 1982 yılının sonunda bir Doğu Bloğu ülkesi olan komünist rejimin hakim olduğu Arstotzka'da bulunan bir pasaport memuruyuz. Her gün kural kitapçığıyla bize verilen kurallar dahilinde insanların ülkeye girişlerini kontrol ediyoruz. Kimi zaman bir ülkeden giriş yasak olduğu için almıyoruz, kimi zaman üzerinde uyuşturucu taşıdığı için, kimi zaman terörist şüphesi olduğu için.



İşin çekici olan yönü yaptığımız her hareket oyundaki kaderimizi etkiliyor. Bir saldırı nedeniyle şüpheli konuma düşebilir veya rüşvet aldığınız için ya da rüşvetten sonraki hareketleriniz nedeniyle komşularınızın şikayet etmesi üzerine hapse düşüp oyunu kaybedebilirsiniz.

Oyunda dikkatli olmanız gerekiyor, zira pek çok belge ve bu belgelerde epey bir ayrıntı oluyor. Ayrıca bir aileniz var ve bu ailenin geçimi için aynı zamanda hızlı da olmanız gerekiyor. Ne kadar çok insana bakarsanız o kadar çok para kazanıyorsunuz.




Burada Steam sayfasından trailer'ı izleyebilir ve satın alabilirsiniz.
http://store.steampowered.com/app/239030/

Oyun konusu, grafikleri ve işleyişiyle oldukça farklı ve ilgi çekici bir oyun ayrıca 30Mb'lık boyutuyla da bir hayli garip aslında. Bu kadar basit olmasına rağmen ayrıntılı ve insanı ciddi derecede sarıyor. Bana kalırsa denemeden karar vermeyin.

Game Dev Tycoon



Papers, Please'den sonra Indie Games kategorisine baya sardım. Ne var ne yok diye bakıyordum. Steam'in sonbahar indirimi döneminde de 3-4 tane de bu tarz oyuna denk geldim. Game Dev Tycoon da bunlardan biri. Şu sıralar da baya sağlam oyunları bırakıp bunun üzerine yoğunlaştım :D

Oyuna 80'lerde bir garajda tek başımıza oyun yapmaya çalışırken başlıyoruz. Zamanın bütün teknoloji devlerinin garajlarda kurulduğunu hesaba katarsak oyunun nokta atışıyla başladığını söyleyebiliriz. Bir dev olmak için en çok gereken şeyi "Garaj"ı oyuna monte etmişler :D




İlk başlarda oyun geliştirebileceğiniz 2 platform var, PC ve G64. Commodore 64'ü oyunda Gommodore 64 olarak ve G64 şeklinde görüyoruz. Indie Oyun olduğu için lisanslar tabii ki yok. O yüzden isim değişikliklerine gitmişler ufaktan ancak platformun ne olduğu şeklinden falan anlaşılıyor. Mesela Playstation'a Playsystem, xBox'a mBox, Sony'e Vony, Nintendo'ya Ninvento demişler. Oyun ilerledikçe bu platformların çıkarttığı bütün konsolları görebiliyoruz. Ancak sanırım Atari firması ve konsolları oyunda yok ya da ismini tamamen değiştirmişler benim dikkatimi çekmedi.




Sadede gelirsek. Oyun, oyun üretme simülasyonu. Oyun yaparak büyümeye çalışyoruz. Oyun yaparken ilk olarak türü, platformu ve sonradan kendi oyun motorlarınızı yaptığınızda hangi oyun motorunu kullanacağınızı, geliştikçe oyunun hitap edeceği yaş aralığını falan seçtiğiniz bir pencere ardından yapım aşamasında da 3 farklı pencereyle karşılaşıyoruz. Yapım aşamasındaki pencereler oyunun hangi özelliğine ne kadar zaman ayıracağımızı belirlememizi sağlıyor. Grafiklere, yapay zekaya, hikayeye, seslere vs. ne kadar yükleneceğimizi belirliyoruz. Oyunu yaptıktan sonra da 4 şirket/derginin 10 üzerinden yaptığı puanlamayla değerlendiriliyoruz. Tabii zamanları seçtiğiniz oyunun türüne göre belirleyeceksiniz ve ufak oynamalar puanları ciddi derecede etkileyecek. Mesela Spor/Simülasyon oyunu yaparken gameplay'e yüklenip story'yi biraz kısa tutmak, yapay zekayı yüksek tutmak falan gerekiyor. Bunu hem gerçekteki piyasayı bildikçe hem de oyunu çözdükçe geliştireceksiniz.




Mesela kendi oyun motorunuzu yaptıktan sonra sadece zamanları değil o zaman ayırdığınız şeylerin içeriğini de seçmeniz gerekiyor. Yine Spor/Simülasyon türünden örnek verirsek. Interactive Story Telling özellğini açıp bu özelliğin bilmem kaç yüz binlik yükü altına girmenin pek bir anlamı yok ancak bunu yerine Better A.I.(Artificial Intelligence) özelliğini açıp yapay zekayı geliştirerek oyun keyfini, puanları, satışları yani kazanacağınız parayı arttırabilirsiniz.




Oyunda 3 seviye bulunuyor. 1. Seviyede garajdasınız, 2. seviyeye 1 milyon para barajını geçince ulaşıyorsunuz ve medium mekana geçip tamamiyle şirketleşince 2. seviyeye geçmiş sayılıyorsunuz. 3. seviyeye de iyice coşup medium size yetmediği zaman geçebiliyorsunuz.




1. Seviyede garajınızda takılıyorsunuz. Tek başınıza çalışıp hallediyorsunuz bazı şeyleri. 2. seviyeye geçip medium olduğunuz zaman yeni özellikler açılıyor. Şirkete yeni kişiler alabiliyorsunuz ki max. 4 kişi alabiliyorsunuz, kendinizin ve çalışanlarınızın skillerini geliştirebiliyorsunuz, biraz da gelişmenin sayesinde açılacak Medium ve Large boyutlu oyunlar yapmaya başlayabiliyorsunuz ve artık oyun fuarlarına katılıp daha çok kişiye ulaşmaya başlıyorsunuz. Bu oyun fuarının adı G3, yine lisans sorunu yaşamamak için E3'ün adını değiştirmişler açıklamasına da "Game, Game, Game Convention" demişler :D 3. Seviyede ise artık holdingleşiyorsunuz. 3. seviyede az değişiklik var ama 2 tanesi sağlam değişiklikler ve değişiklikler içinde yeni değişikliklere ulaşıyorsunuz :D Birincisi 2 kişi daha işe alabiliyorsunuz. Asıl önemli olan 2. ve 3.sü ise şirketinizi bir holdingden daha fazlası yapacak şeyler. R&D adı altında Ar-Ge yani İngilizcesiyle Research & Development bölümü ve Hardware bölümünü kuruyorsunuz. R&D'de çeşitli şeyler var. Online oyunlar yapabilmek için çalışma yapıyorsunuz, kendi Steam'inizi kuruyorsunuz, AAA adı altında çok yüksek boyutlu yani günümüz oyunları gibi oyunlar yapabiliyorsunuz, kendi oyun fuarınızı düzenleyebiliyorsunuz. Hardware işi ise biraz basit R&D'ye göre. Kendi konsolunuzu yapabiliyorsunuz sadece burada ancak tabii bu da büyük iş. Kendi konsolunuz ve Online oyununuzla sürekli gelir elde ediyorsunuz.

Oyunda ufak gelir kapıları ve ayrıntılarda var. Contract Work denilen ufak, sözleşmeli ve belli bir zamanı olan işler var, bir gelir kapısı olmakla beraber bazen research puanlarınızı arttırmak için işe yarıyorlar. Ancak Medium Şirkette biraz büyüdükten sonra maddi yönüne ihtiyacınız kalmıyor öylesine takılmaca gibi oluyor, maksat çalışanlar boş durmasın :D Sonra Published Work'ler var, bunlarda da ünlü yapımcı/dağıtımcılar için size verilen koşullar doğrultusunda iş yapıyorsunuz. Activision'un Infinity Ward'a COD'u yaptırması gibi ancak orada durum daha farklı tabi Activision satın almıştı biz kiralık çalışyoruz. Mesela çalışanınızın bir arkadaşı ya da herhangi biri için cüzi miktarlara sponsor olup gelişimini sağlayabiliyorsunuz ya da çalışanınız geliyor ofis çok sıcak klima taktıralım diyor, R&D veya Hardware Lab yapalım diyor falan.

Oyunun çok ilginç bir özellği var. Şu anda Steam'de 9,99$ etiketiyle satışta ancak oyunun yapımcısı olan Greenheartgames oyunu kendi elleriyle torrent sitelerine koyup ilginç bir pazarlama ve tanıtım politikasına giriştiler. Söylenenlere göre oyunu onların paylaştığı dosyadan indirseniz bir süre sonra "Oyunumuz korsan olarak indiriliyor, para kaybediyoruz" uyarıları alıp ardından batıyormuşsunuz.

Son olarak oyunun 3 süre modu var. 25 yıl, 30 yıl (yapımcının önerdiği), 35 yıl. Bu sürelerden birini seçebiliyorsunuz ayarlardan, hiçbir şeye dokunmazsanız 30 yıl olarak oynatıyor. Aslında bu 30 yılın pek bi muhabbeti yok. Sadece bu süre sonunda puanlama yapıyor ve yaptığınız işlere göre oyun skorunuzu belirliyor sonra kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz.

Oyunun steam sayfasından videosunu izlemenizi tavsiye ederim, bana özet geçmiş diyebilirim :D http://store.steampowered.com/app/239820/